Şair Sündüs ARSLAN AKÇA’nın kaleminden
Bir Huzurdur Arapgir: Tarih, Doğa ve Şiir
Dar sokakların ve zamana karşı dirençle ayakta duran evlerin ruhuma bıraktığı huzuru tarif edebilmem mümkün değil.
Yürürken bu sokakların, nicelerin ayak izlerine tanıklık ettiğini düşünür ve geçmişin ruhuma dokunuşunu doyasıya yaşamaya çalışırım.
Her köşesi tarihle nakış nakış işlenmiş bu beldeye her gelişimde sanki ilk duygusuna kapılır aynı hayranlıkla dolaşır, şehrin ruhuyla bir daha yıkarım gönül hanemi.
Kimine sadece yorgunluk ve de gereksizlik gibi gelen bu kültürel geziler, benim için yenilenme, dokunup hissederek öğrenme, devamında ruhumda kalan huzur ve mutluluk…
Ayaklarımız daha tutuyorken, içimizdeki yaşama, öğrenme hevesi bizden vazgeçmemişken; yaratılmışı anlamak, yaratılmışın hangi güzelliklere vesile olduğuna şahitlik etmek gerekliliğine inanıyorum.
İmkânlar ölçüsünde hatta imkânları zorlayarak…
Sıkça söylerim, idarecilerimiz muhakkak sanatın, edebiyatın içinden gelmelidir. Gezdiğim şehirlerde görüyorum ki, bu insanlar şehrin tarihi dokusuna, sanatına, kültürüne ve sanatçısına sıkı sıkı sahip çıkıyorlar. Sadece sahip çıkmakla kalmıyor, nesilden nesile aktarımda da büyük rol üstleniyorlar.
Ruhu edebiyatla yoğrulmamış idareciler ise şehrin ruhunu karartıyorlar ve sadece karartmayla kalmıyor, katledip bırakıyorlar. Estetikten yoksun bir görüntü, bakımsızlıktan harabeye dönmüş tarihi mekânlar ve bakımsızlıktan çölleşmiş doğa…
Ben sizi doğasıyla, tarihi dokusuyla, kültürel zenginlikleri ile ön plana çıkmış bir şehre götüreceğim bu yazımda.
Beni bu denli etkileyen, kültürel atmosferinde kaybolduğum şehir neresiydi?
Belki aynı coğrafyanın, aynı kültürün insanı olduğum içindir bu denli benimseyişim.
Engebeli ve dağlık coğrafyasıyla, 3000 yıllık geçmişiyle, birçok kültürü, inancı bünyesinde yaşatan bu şehir Arapgir’di.
İlk gelişim değildi ve inşallah son da olmayacak. Komşu ilçesinden olmam ise her gelişimde ziyaret etmemi kolaylaştırıyordu.
Doğup büyüdüğüm Keban'a 40 km uzaklıkta… Kültürümüz bu nedenle çok benzeşiyor. Şu anda bağlı olduğu Malatya'ya 110 km, Elazığ'a ise 85 km mesafede olan ilçe; 1927'ye kadar Elazığ'a bağlıymış.
İlginç bir tevafuk, hiç farkında olmadan geçen yıl da aynı tarihe tekabül etmiş gelişimiz. Sosyal medyadaki paylaşımlarımız hatırlatıyor bize.
Geçen yıl, kültürel miras ve inanç turizmi açısından önemli bir yeri olan Ocaklı Köyü'nü ziyaret etmiştik. Kemaliye’ye bağlı olan bu köy Arapgir’e de çok yakın. Sıcak, samimi atmosferinden etkilenmemek mümkün değildi.
Bir sonraki gün Elazığ’dan gelen dostlarımızla birlikte ilçenin yetiştirdiği güzide insanlardan Coşkun Gömüç’ün misafiri olmak nasip olmuştu. İlçeden geçen Kozluk Çayı’nda güzel bir gün geçirmiştik.
Aynı ortamda tahta çivili ayakkabı yapmakla tanınan Erol Hakan Bey de vardı. Muhteşem bir ev sahiplikleri ile gönüllerimizde taht kurmuştu bu güzel insanlar.
Kozluk Çayı Arapgirliler’in piknik alanı. Sık ağaçların arasından akan bu çay görülmeye değer.
Zamanının çoğunu Kozluk Çayı kenarında geçiren bir sanatçı ''Ümit Bey'' gün boyu bize klarnet ve cümbüş eşliğinde yöresel ezgilerden örnekler sunmuştu.
Elazığ ve ilçeleri, Arapgir, Kemaliye'yi de içine alan bu bölgede klarnet vardır. Düğünlerimizde davul ve klarnet çalınır. Ezgilerimiz, halk oyunlarımız, yetiştirilen ürünler…
Piknik dönüşü Erol Hakan ustanın mekânını ziyaret etmiştik. Tahta çivilerle yapılan ayakkabıları incelemiş, yapımı hakkında bilgiler edinmiştik. Bu tahta çivileri Türkiye'de bulamadığını yurt dışından sipariş üzerine geldiğini ifade etmişti.
Yarım asırdır babasından devraldığı bu işi kendisinden sonra yapabilecek kimsenin olmadığını söyleyince de haliyle üzülüyor insan.
Yıl 2018 Haziran sonu ve Temmuz
Arapgir’i güzelliklerini, tarihi mekânlarını görmeye ve de kültürünü tanımaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sıcakların aniden bastırmasından dolayı mecburen dışarı çıkmayı ikindi sonrasına bırakıyoruz.
İlk olarak restore edilip kültür etkinlikleri için kullanılacak ermeni bir aileden kalan 250 yıllık ‘’Bay Cemil'in Konağı’’na doğru yol alıyoruz. Konak oldukça büyük. Konağın bazı odalarında yatak görünce, gelen misafirlerin konaklamaları için kullanılacağı söylendi. Böyle bir tarihi mekânda kim kalmak istemezdi ki.
Muhteşem bir manzaraya karşı yapılmış konak belediyenin destekleri ile kültür sanat etkinliklerinin yapılacağı bir mekâna dönüşecekti.
Bu iş için gönüllü ve bir o kadar da heyecanlı olan Semiha Avşaroğlu kardeşimize şimdiden kolaylıklar diliyorum.
Böyle bir mekânda ve sanata gönül kapılarını açmış bir şehirde şiir solumak ne güzel olurdu.
İlçede Ermenilerden kalma birçok konak var. Ve bu konaklar hep korunmuş, restore edilip değerlendirilmiş. Ziyaret ettiğim her mekân temiz, düzenli ve oldukça bakımlıydı.
Görülen şu ki, şehirde boş vermişlik yok, Arapgirli şehrine sahip çıkıyor.
Daha sonra yine Ermenilerden kalma Emiroğlu Konağı'nı ardından hayran kaldığım Asım Külah'ın evini ziyaret ettik. Evin bahçesinden girdiğiniz an da hayretler içinde kalıyorsunuz. Ta girişten sizi tarihi eserler karşılıyor. Odalar, balkonlar ve bahçe bildiğiniz ev değil müze. Fakat bu müze devlete ait bir müze de değil. Sadece kişisel bir ilgi ve meraktan oluşturulmuş. Şaşkınlık ve hayranlıkla izliyorum.
Evin hanımına; temizliğini ve düzenini nasıl yapabiliyorsunuz tek başınıza diye sorduğumda; hafif bir tebessümle zor olduğunu söylese de şikâyetçi değildi. Bu arada ev turist akınına uğruyor haliyle.
Ziyaret ettiğimiz mekânlar arasında Cafer Paşa Camii, Mirliva Ahmet Bey Camii, Gümrükçü Osman Paşa Camii, Molla Eyüp Mescidi Kütüphanesi, Ömer Baba Türbesi... Sadece birkaçı…
Camilerin ve konakların çoğunda, tavanları yine bu coğrafyaya has ki bizim eski evlerimizde de aynı idi birbirine paralel kalın silindir şeklinde ağaçlardan ve arkasında sıralanmış tahtalardan oluşmuştu.
Molla Eyüp Mescidi Kütüphanesi'ne giderken yol boyu şehrin bağrında yetişmiş olan şairlerin, edebiyatçıların hayatlarına yer verilmesi büyük bir incelik…
Şiirle, yazın dünyası ile yakından ilgilenince daha bir dikkat kesiliyorsunuz. Bu şairlerimizden kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim.
Lebiderya rumuzu ile tanınanKadir Durak’ın şiirinden bir dörtlükle başlayalım.
‘’Vallahi Yan Gelip Yatmadım Anne’’ şiirinden;
Künyem gelsin benden sana hediye
Şehidin ardından oku methiye,
Kuruşunda yetim hakkı var diye;
Boş yere tek kurşun atmadım anne,
Vallahi yan gelip yatmadım anne…
Bir diğeri Arapgirli Yusuf Kamil Paşa sadrazamlık makamına kadar yükselmiş. Edebiyatçı olarak tanınmasını sağlayan “Terceme-i Telemak” adlı eseri imiş.
Panoları okumaya devam ederken karşımıza Fethi Gemuhluoğlu çıkıyor. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olup birçok görevlerde bulunmuş kendileri. ‘’Dostluk’’ adlı kitabında: ‘’Her şeye dost olalım, politikaya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, hırs-ı mal ve hırs-ı caha dost olmayalım. Her şeye dost olalım, paraya dost olmayalım.’’ diyor.
Ve Âşık Fehmi Gür, 2000 civarı şiiri olan geleneksel halk şiirimizin önemli temsilcilerinden olduğunu okuyoruz.
‘’Gelen misafiri aziz kondurun
Tahıllar çıkarın sofralar kurun
Yoksulun düşkünün halini sorun
Böyle cömertlerden olmalı yavrum’’
Ve bir şiir işçisi olarak haliyle geçiyor aklımızdan. Hani bir gün biz de iz bırakanlardan olabilir miyiz diye…
İkinci kitabımız Aşkın Mahrem Elleri’nin arka kapağındaki dörtlük geliyor aklıma;
‘’Sinemde ‘’ah’’ yangını külümde savrulan yar
Söyle şimdi nerdeyiz burası hangi diyar
Beyhude bir arayış ben benimle de ağyar
Sırra kadem bastıkça sır ile sırlanırım
Belki mısralarımla ben de hatırlanırım.’’
Az zamanda çok mekân ziyaret edebildik. Aracımıza binip şehrin merkezine doğru gelirken caddelerin yol ayrımlarına, kavşaklara ekilen reyhan bitkisini görüyoruz. Geçen yıl gördüğümde de hem şaşırmış hem de çok hoşuma gitmişti. Normalde belediyeler buralara çiçekler eker fakat Arapgir Belediyesi tamamına reyhan ekmişti. Çok da güzel olmuş elbette ki. Hem şehri simgeleyen bir bitki oluşundan hem de biçilip ara ara faydalanıldığından…
Bizim de yemeklerimizde, salatalarımızda olmazsa olmazımızdır mor reyhan.
Şehrin merkezinde bulunan Millet Hanı'ında reyhan çayı, reyhan şerbeti içmeden çıkamazsınız. Sağlık için faydaları da saymakla bitmez.
Reyhan dışında dut ve üzüm yetiştiriciliği çok fazladır. Dutların rüzgârdan dolayı dökülüp yerlerde israf olmaması için her dut ağacının altında az yüksekten bağlanmış örtüler görüyoruz. Bu dutlar ya pekmez yapılıyor ya da kurutuluyor. Pestil, orcik yapımı da çok fazla.
Birkaç gündür şehir olduğundan daha fazla hareketli gördüğüm kadarı ile.
28 Hazirandan başlayıp 1 Temmuzda yani bugün son günü olan 4. Uluslararası Fotokamp projesine şehrin ev sahipliği yaptığını öğreniyorum.
Kayaarası Kanyonu’nda yapılan bu kamp binlerce insanın Arapgir’e gelmesini sağlamış.
Bir şehrin sesini en fazla kültür sanat etkinlikleri ile duyurabilirsiniz. Arapgir Belediyesi de bunun oldukça farkında. Hizmetlerinden dolayı Arapgir Belediye BaşkanıHaluk Cömertoğlu’na teşekkür ediyorum. Kültüre verdiği ehemmiyet takdire şayan.
Şehrin güzelliklerini anlatmakla bitiremeyeceğim galiba. Anlamak ve hissetmek için gözlerinizle, ellerinizle ki ruhunuzla dokunmanız ve de solumanız gerekiyor.
Bir mekânı güzel ve vazgeçilmez kılan insandır. Sıcak samimi yüzler sizi kendisine bağlar. Anadolu’nun saf ruhunu iliklerinize kadar hissedersiniz burada.
Hoş gelin, hoş görün, hoşlukla da döneceğinize kefilim…
2018 temmuz ayında misafir edildiğim Arapgir’e 12-13-14 Ekim’de tekrar gelmek nasip oldu. Temmuzda beldenin dokusundan o kadar çok etkilenmiştim ki, birkaç kelam etmemek ayıp olurdu. Ve o zaman da Arapgir’e şiirin çok yakışacağını düşünmüştüm. Bunu yaşayarak gördük. 13 Ekim’de Arapgir Belediyesi ile Aşık Fehmi Gür Şiir Şöleni’ni düzenledik. Türkiye’nin birçok ilinden katılan şairlerle muhteşem bir güzelliğe imza atıldı.
Şairler ilçedeki okullarda söyleşiler yapıp, kitaplarını imzaladılar. Beldenin tarihi mekanları, doğal güzellikleri gezdirildi.
Katılımcı şairler; Gümüşhane’den Ali Osman Nebioğlu, Talat Ülker, İzmir’den Hava Avcı Köseoğlu, Ankara’dan Sıtkı Caney, İstanbul’dan Recep Yılmaz, Samsun’dan Kenan Yavuzarslan, Tokat’tan Mahmut Hasgül ve Sündüs Arslan Akça, Elazığ’dan Ahmet Tevfik Ozan, Malatya’dan Nilüfer Zontul Aktaş.
Şiire mihmandarlık yapmak güzeldi. Nicelerine inşallah!
Hoş kalın!
Ve unutmayın.
Bir Huzurdur Arapgir: Tarih, Doğa ve Şiir
Sündüs ARSLAN AKÇA