Faruk Suyun’un kaleminden...
Oksijen cenneti Arapgir
Engebeli ve dağlık bir bölgeye kurulan bin 250 rakımlı ilçe, tarihi köprüleri, kanyonları, üzüm bağları ve mor reyhan tarlalarıyla da biliniyor. İçerisinde bulunduğu havzada oksijen oranı çok yüksek.
Malatya’daki son günümüzü Arapgir ilçesine ayırıyoruz. Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ve ekibi bizi Kaynarca Sosyal Tesislerinde yöresel müzik ile karşılıyorlar. Reyhan çayı eşliğinde yörenin kalbura bastı (burada tuzlu yapılıyor) ve Arapgir pişisini tadıyoruz.
Engebeli ve dağlık bir bölgeye kurulan bin 250 rakımlı ilçe, tarihi köprüleri, kanyonları, üzüm bağları ve mor reyhan tarlalarıyla da biliniyor. İçerisinde bulunduğu havzada oksijen oranı çok yüksek. Doğa, meraklılarının yanı sıra fotoğraf tutkunları için de harika görüntüler yakalama imkânı sunuyor. Her yıl, "Uluslararası Malatya Foto Kampı" burada yapılıyor.
Çok sayıda tarihi köprü var
Güzergâhımızda Eskişehir Vadisi var. Bölgede çok sayıda tarihi köprü bulunuyor; bunlardan birisi olan yedi yüz yıllık Meydan Köprüsü’nü geçince mola veriyor, Kozluk Çayı’nın kıyıcığında orada yaşayan Ümit’in klarnet ve cümbüşü, delice akan suyun sesi eşliğinde Arapgir yöresel türküleri söylüyoruz.
Yörenin sütlerinden yapılan taze peynirleri tadarken Başkan, Arapgir’in tarihini anlatıyor; eski adının Daskuza olduğunu söylüyor. Şehir, Hz. Ömer zamanında Araplar tarafından zapt edilmiş birçok defalar el değiştirdikten sonra Malazgirt Muharebesi’nin ardından Emir Danişment tarafından alınmış. Arapgir, 12. yüzyılın sonlarında Anadolu birliğine katılmış, 15. yüzyılda Timur istilasına uğramış. Yavuz Sultan Selim zamanındaysa Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiş. Osmanlı’ya çok sayıda sadrazam yetiştirmiş.
Haluk Bey anlatmaya devam ediyor:
“Roma taş patikalarında dereleri ve vadileri birbirine bağlayan merkezde 60 taş köprü, 200’ün üzerinde tarihi cami, hamam, bedesten ve medrese, kervansaray, su dağıtım sistemleri, hanları ve yüzlerce taş, kerpiç, ahşap konakların bulunduğu Arapgir’de ürünlerin değerli olmasını temin eden oksijen cenneti olmasıdır. Yöre, temiz suların kaynağıdır, şifa kentidir âdeta.”
Yöresel lezzetler anlatıldı
Daha sonra Millet Han Butik Otel’e geçiyoruz. Burada bizim için yöresel yemekler sergileniyor, hikâyeleri de anlatılacak. Kekik kokulu dağlarda, yaylalarda beslenen oğlak etinden yapılan tandır kebabının yöreye özgü köhnü üzümü ile birlikte yendiği belirtiliyor. Akıtma bıciği yine bu bölgenin öne çıkan bir lezzeti. Hazırlanan sıvı hamur sacın üzerine boca edilip pişirildikten sonra sarmısaklı ve tereyağlı sütün içerisinde ikram ediliyor. Düğün pilavı ise altı sapsarı bulgur, üstü pirinçle yapılıyor ve üzerine serpilmiş kaburga eti ile servis ediliyor. Arapgir üzüm yaprağı ve yağlı etle hazırlanan sarmanın yöresel adı dolama. Düğünlerde kız tarafından damat evine gönderilen gelin kız helvasını ise mutlaka tadılması gereken yöresel bir tatlı.
Sunum sonrasında kurulan sofrada mahlûta çorbası, dolama, kızartma, Arapgir pilavı, akıtma bıciği, salata, gelin kız helvası, reyhan şerbeti ve tandır ekmeği ikram ediliyor.
Gastronomi Merkezi kuruluyor
Bu arada Başkan Haluk Cömertoğlu projelerinden söz ediyor. Bunlardan birisi, yaz aylarında açılması planlanan Kaşkaloğlu Yukarı Fırat Gastronomi Merkezi. Burada mutfak okulunun yanında mutfak müzesi olacak ve isteyenlerin konaklayabileceği Taşkonak bulunacak. Kendisi de Arapgirli olan şef Ali Açıkgül ise merkezde yöresel mutfak eğitimi verecek.
Uçak saatimiz yaklaştığından Malatya’ya dönmemiz gerekiyor. Son dakikalarımızı Arapgir usulü peynirli ve şekerli pide yapımını izlemek ve tadım yapmak için fırında değerlendiriyoruz. Oracıkta hazırlanan pideleri tattıktan sonra, damağımızda kalan hoş lezzetleri ve anıları konuşarak Malatya’ya olan 100 kilometrenin nasıl geçtiğini anlamıyoruz.
Kaynak https://t.co/cbPCR7djKr